Birden bir şey olsa
çıksak vakitten, kopsak bu yerden.
Gitsek, kurtulsak en
baştan
mesela kendimizden.
Bir çocuk gibi,
hesapsız
bir fırıldak çevirsek, düşse
Atlas
dağılsa bu yük,
düşünmesek.
Bir deli, zır
Bir şehri yaksak,
kurayla.
Düşleri yüklenip bir sürüye
-Bir kuşun tırnağındaki
toz gibi- gitsek.
Tavusun kuyruğundan
bir kayığa
düşsek bir başımıza
o korkunç engin,
yutulsak tonlarca
balık, beraber
insek geniş mahzenlere, kalsak bir fener.
Aldığımız nefes de
dursa
Bakarken rengarenk bir
kuşağa.
Güneş bu şafak doğmasa
Düşse bir yıldızın
peşine
Biz bize kalsak, biz bize...
Alemler toplansa, yeniden bir inşa
Düzsek sekiz kat
gökyüzü
En yükseğe eşşekleri
Sonra maymunlar ve en
sona beni...
Nehirler yatağından
taşsa
Bir bardak kırılır
gibi ince bir dokunuş
Ve bir fırtına ruhumu alıp içine, en
derine.
Gitmek gerek,
bu ıpıssız
kalabalıklardan sıyrılarak
bir meleğin kanadında
gitmek gerek.
Senin yokluğuna, amin.
Bir sönüp bir daha
yanmayan,
Tıkanıp bir dizede
unutulan, ben...
Kavuşurken
sırılsıklam,
başkasına kör
yürekler...
Kaldım ben, bu
kahrolası
bu candan çıkası
karanlık.
Kayıp fenerler aşkına
Yıkık gönüller, salgın
şiirler aşkına gel...
Gel, bir günah gibi
Bütün perdelerim
tutuşurca haykırırca gel...
(Çile 17 / Siverek)