Onun gözlerinden bakabilmek,
Onun ruhundan hissetmek,
Onun varlığından istemek…
Gökkuşağından geriye çok kurak geçti günler.
Mayıslar, haziranlar hep yangın
Temmuzlar, ağustoslar eyvah eyvah!
Zifiri aydınlattın da ne çare ey Kamer,
Yandı canım fidanlar, dağ ahalisi, gülistanlar…
Dönüp baktığım bu yer,
Mesela bu şehir ya da bu insanlar
Neden hep yabancı, neden cansız?
Gül dalına uzansam
Damla oluversem bir tohuma,
Toprak örtsem
Yağsam, güneş çıksa
Yine ben yağsam…
Gül yeşersem dereler, tepeler.
Onun gözlerinden bakabilmek,
Onun ruhundan hissetmek,
Onun varlığından istemek…
Yarın, ele avuca sığmaz çocuk;
Dün, ak sakallı bir ihtiyar;
Ben neyim peki,
Kimim ben?
Neden yabancıyım, neden?
Onun gözlerinden bakabilmek,
Onun ruhundan hissetmek,
Onun varlığından istemek…
Düşünce deryasında bir çırpınış,
Ruh aleminden bir sürgün,
Bir buğday tanesi veya elma,
Sonradan suç oldu arpanın suyu;
Hayyam haklıydı da neyse.
Üzüm habbesine devam.
Onun gözlerinden bakabilmek,
Onun ruhundan hissetmek,
Onun varlığından istemek…
Dört yanımız figan,
Zulüm bir olimpiyat oyunu,
En iyisi için çok çalışanlar…
Elinde pim bir yandan güvercinler
Şimdi kime inanayım, neye güveneyim?
Onun gözlerinden bakabilmek,
Onun ruhundan hissetmek,
Onun varlığından istemek…
Bakamadım, hissedemedim, isteyemedim.
Kayboldum gün ortasında,
Geceye kaldım.
İki taş arası bir tutam toprak,
Keşke bir gül fidanı olsam
Ve yaprak yaprak savrulsam…
(Ağustos 25 | Urfa)
Ramazan Çetiner