Sen nasılsın, dedi.
Her
zamanki gibi
anlamsız
bir telaş içinde
boyuna
yorgunluk, dedim.
Olur...
Bir
var bir yok,
yokluğu
varlığından çok bir adam.
Yokluğum bilip kanmayasın.
Çünkü
ben bir yokluk küfede
bütün
varlıkları aşar, aşar da gelirim.
Ve ben
geldim, yüreğin hoş olsun.
Ruhu
salarım bu vakit,
sessizliğin
notalarından
bir
tuval olur gece.
Kokladığım
her çiçek, benim değil
her
kapı kapanmış;
üzerinden
zaman geçmiş her mektup
misali
bir geride zaman ve halim,
ve
mahsulün yitirmiş bir gönül.
ne
yollar tükendim
ne
şarkılar ne sözler yeni baştan.
Hangi
dala uzandıysam
üzerinde
çiçek görmedim.
Her
yerimi böcek kaplar.
Uzağım
adını bilmediğim diyardan.
Seni
bilirim: rengini, hissini, telaşını.
İyisinden
doğrusuna,
bir Leyla
dökülür Mecnun gözlerimden.
Şirin’in arşında yankılanırken gürzüm
doludizgin bir Ferhat’ım.
Ama
bir bilsen beni,
Kerem’in
hası oldum,
dolandım cihanı bir Çelebi misal.
Nereye
vardım bir bilsen,
Kaf’ın doruğuna, cennetin cehennemin,
düşün hayalin ve anın hudutlarına.
Boşuna, boşuna çabadır.
Biliyorum, tükeniyor esas cümlem
ve buraya gelir iken
bir
başka gönülden koparak değil.
Doldum,
doldum ve her mısrayı taştım.
Sen,
eski beni bilir; yeni olmayanı duyarsın.
Eskisi
gibi, önceki gibi gücüm yok,
Artık yalnız
bir hatırayım.
Anlamaya
çalışma! Boşuna, boşunadır.
(Adar
17 / Siverek)