İnsan nasıl dayanırdı ki buna?
Tarifi yoktu.
İmkansızdı.
Sirenler birbirine karışıyordu.
Anne olmuştu yürek,
Baba olmuştu sessizlik.
Kimse ağlamıyordu ama
Yüreği aşıyordu gözyaşları.
Ağaç, keşke kış olsa da yaprak yaprak dökülsem, dedi.
Bulut, keşke yağmur yağmur düşsem, dedi.
Toprak, deprem deprem inledi.
Olmadı hiçbiri.
Sirenler karıştı birbirine o akşam.
O akşam bir beden düştü toprağa.
Yara yara vardı başucuna bir ana,
Dayanmak mümkün mü buna?
Baba içine döktü, ana bağrına bastı.
Birileri suyu aştı yalın ayak,
Birileri fotoğrafladı,
Birileri yazdı.
Bir ölümdü ama yürek yürek gömüldü nicesi.
Dinlediğim her sesten daha acı bir sessizlik,
İzlediğim her şeyden daha zor,
Yaşadığımca çok az tanık olduğum,
Bu yaşıma değin böyle bilmediğim...
Yolun bittiği,
Çiçeğin solduğu,
Tomurcuğun düştüğü...
Ey gözlerim ağlayın!
Ağlayın ki bileyim ben yaşıyorum.
Ben kaldım o akşam o anda,
O ananın bağrında,
O babanın gözü yaşında,
O feryatta,
O sessizlikte.
O gün uzandığı yerde kaldı son şarkı,
Son nakaratta bir tablo,
Ellerinde suyun izleri,
Yüzünde güneş...
Onca göz birikti,
Onca kulak işitti,
Duyduk ve gördük.
Bir "ah" düştü suya,
Bin "ah" çıktı arşa.
Çocuk gözlerinde kaldık,
Yandık, bittik, tükendik.
Bu sona kelime kelime düştük.
Senin hatıran, bizim yaşımız
Senin nefesin, bizim sonumuz.
Gel her gece
Ki rüyalar vazife bilsin,
Köz düşmüş yüreğe bir damla.
Gel ki gidişin kalmasın ardımızda,
Hep beraber kalalım o fotoğrafta,
Hiç olsun sensiz olan zamana,
Gülümse bize.
(Kasım 22 / Hacı Hıdır)
Ramazan Çetiner